12 Ekim 2015 Pazartesi

Bir Barış Sunun Bana



Bir barış sunun bana gökkuşağının renklerini yedi cihanda kuşanmış.
Bir barış sunun bana at üstünde alaylıca gelen gelin gibi asil dursun temiz ve safça...
Bir barış sunun bana bir ezan davetinde karışıp birbirimize kim olduğumuzu bilmeden tutunalım kardeşçe elele.
Bir barış sunun bana layık olsun sana, bana ve gökyüzüne.
Ayrışmasın yurdum insanı <<Sizin ölüler, Bizim ölüler>> diye.
Ayrıştırmasın kötü emeller benden olanı bana düşman yaparak.
Haydi şimdi bir barış sunun bana
bitsin bu gözyaşı, elem ve keder.
Narin Aktaş 

1 Ekim 2015 Perşembe

ERGUVANLAR AÇARKEN




    Burası çok güzel bir yerdi. Sarı, kırmızı,beyaz güller ve çeşitli çiçeklerdeki renkler ile güzel bir bahçeyi andırıyordu. Aslında toprakla örtülü bedenler şehri olmasaydı burayı daha çok sevebilirdi. Ama gelin görün ki, sevilmeyecek kadar buruk kalplerle doluydu. Uzun virajlı yolların olduğu, devasa büyüklükte bir yerden en tepeye doğru yürümeye başladılar. Bir elinden annesi tutmuştu, diğer elinden babannesi... Onların boşta kalan ellerinde ise girişte aldıkları erguvan çiçekleri ile bu çiçeğin tohumu ve bir testi su vardı. Yol boyunca annesine sorular sorup durdu. Bunlar her bayram sorduğu sorulardan birkaçıydı.
-“ Anne, babam bu kez yüzünü gösterir mi bana?” Annesi buraya her gelişlerinde dalgın dalgın ayaklarına bakardı. Sonra da başını kaldırır burnunu çekerdi. İşte o zaman içi su dolmuş ışıltılı gözleri görünürdü. İçinden hüzün akardı. İşte şimdi yine aynıydı. Sulanmış ışıltılı gözleriyle oğluna doğru baktı ve içli ses tonuyla:
“İstese de yüzünü gösteremez oğlum. Biz onu ancak rüyamızda görebiliriz.” dedi.
Babam beni sevmiyor mu anne? 
O nasıl söz oğlum, elbette seviyor.
Ama rüyalarıma bile girmiyor artık. Bu nasıl sevmek ? 

    Annesi yutkundu. Bir şey diyemedi. Güneş, tepelerinde ışıl ışıl parlıyordı. Taş mermerlerin arasından ufak bir tomurcuk iken, büyük kökler salabilmeyi başarmış ağaçların yeşil tonları ve bu ağaçların arasından ötüşen kuşların sesleri eşliğinde yürümeye devam ediyorlardı. Yusuf'un küçücük bedeni de bu mermerlerin arasında kalan ağaçlar gibiydi. Buraya her gelişinde küçük kalbi sıkışıyor ve nefesi kesilecek gibi oluyordu. Bugün bayram olması nedeniyle aynı onun gibi ölülerini ziyarete gelen birçok insan vardı. Her gelişinde kendi yaşıtlarını mezar başlarında hüzünlü gördükçe yalnız olmadığımı hissediyordu ve bu onun tek tesellisi oluyordu. Tek babasız kalan o değildi.
Nihayet gelmişlerdi Babasının mezarının başında al bayrak vardı. Mezar taşının üzerinde 1979-2013 Salih ATAMAN yazıyordu. Mezarının hemen dibinde bir çınar ağacı vardı ve onun mezarını gölgeliyordu. Babaannesi Sabiha Hanım çantasından bir Yasin-i Şerif çıkardı ve hafif kısık sesle okumaya başladı. Anneside bir yandan getirdiği erguvan çiçeklerinin tohumlarını ekmeye, bir yandan da toprağını sulamaya koyulmuştu. Acı yerini hüzne bırakmıştı artık. Ama Yusuf babasının boşluğunu hala iliklerine kadar hissediyordu. Acısı hala tazeydi. Babasının mezarının baş ucuna oturup erkek erkeğe, içinden konuştu onunla: 

“ -Bir ilkbahar mevsiminde kaybetmişiz seni babacığım. Bursa'nın yerlisi olarak en çok erguvanları severmişsin. O kadar temizmiş ki yüreğin bir erguvan mevsiminde göçmüşsün buralardan. Kimbilir belki erguvanlarda seni çok severdi. Neticesinde onlar da canlı. Ben henüz çok küçüktüm senin ölümünü duyduğumda. Kızma sakın ? Evdekiler söylememişti, annemin feryatlarından anlamıştım. Sonra gidip mahalledeki küçük arsada büyüyen osturuk çiçeklerini toplamıştım mezarına ekmek için. Ne bileyim babacığım o zamanlar ben onları papatya sanmıştım yoksa hiç sana layık görür müydüm? Derslerimi soracaksın biliyorum. Bu yılda “Pek İyi” aldım. 3. sınıfa başlayacağım.”

   Sonra babasına mahalledeki ağabeylerin selamını götürdü ve konuşmaya devam etti:- “Babacığım sana mahalledekilerin bol bol selamını getirdim. Kasap Hüsnü, Bakkal Latif, Kahveci Musa, Berber Şenol hep seni anlatıp dururlar beni gördüklerinde. “Baban çok mert adamdı” diye başlıyorlar söze. Babacığım, Mustafa'yla babasının geçen hafta mahallede oynadıkları maçı anlatmak isterdim sana gıbtayla izledim. Halit'i her gün okula bırakan ya da şu Domdom Hayri'nin midesini her gün tıka basa dolduran babasından söz etmek isterdim. Ama ne gereği var. Anlatsam sen de kıskanacaksın onları benim gibi. Birde şeyy... Sitem ediyorum sanma. Uzun zamandır seni göremiyorumda rüyamda. Neden gelmiyorsun rüyalarıma ? Beni görüyorsun, izliyorsun biliyorum. Ama ben de seni görmek, duymak, konuşmak, sana sıkı sıkı sarılmak istiyorum. Ne olur bu akşam gel olur mu? Bekletme beni daha fazla.”
Babaannesinin “Sadakallahül-azim” diyerek Yasin suresini kapatmasıyla babasıyla konuşması sona erdi. Hep birlikte ayağa kalktılar ve ellerini açarak Fatiha Suresi'ni okudular. Üçününde gözlerinden acısı hala taze olan gözyaşı süzülüyordu yanaklarına doğru. Küçük Yusuf gözyaşını sildi ve polis üniformasıyla asker selamına durdu. Babasıyla vedalaştılar ve onu en çok sevdiği erguvan çiçekleriyle başbaşa bıraktılar. O çiçekler bir süre sonra solacaklar. Ama ektikleri erguvan tohumları gün geçtikçe kök salacak, filizlenecek, mor renge bürünecek ve olgunlaştığında maviye, çok sonrada sarıya dönüşecek. 

    Küçük çocuk o gün, içi rahat uyudu. Çünkü babası bir bahar mevsiminde ölmüştü ve onlar ona baharı götürmüşlerdi.



Not: Blogda yazılan tüm eserler Narin Aktaş'a aittir. Kendisinin İsmi olmadan başkasına ait bir şekilde eserleri paylaşanlar hakkında yasal süreç başlatılacaktır. 

14 Ağustos 2015 Cuma

Merak Ediyorum !


Nasıl oluyor bilmiyorum. Merak ediyorum oluyor mu size de arada? Ortada hiçbir şey yokken, sebepsizce ama haksız yere değil... Oluyor mu hiç öylesine ağladığınız? Canınızı yakan olmadığı halde canınız yanıyormuş gibi hissettiğiniz... İsyan ettiğiniz oluyor mu hiç sıradan bir günde dağa, tepeye, göklere, bulutlara, hatta güneşli bir havaya...? Bağırasınız geliyor mu bağrınız yanarcasına? Ya da hıçkıra hıçkıra ağlayasınız tutuyor mu? Başa sarıp tekrar tekrar filmi izler gibi izlediğiniz oluyor mu hayatınızı..? Ve sonra kızdığınız oluyor mu kendinize ben gibi...? Yapacağınız seçimlerde bir yanınızın uçurum ve bir yanınızın karanlık olduğunu hissediyor musunuz? Merak ediyorum mutlu musunuz ey toplumun naif bireyleri? Huzurlu uyuyabiliyor musunuz yatağınızda. Yoksa kıvranıyor musunuz yatağın bir ucunda ben gibi... Nasıl hissediyorsunuz bilmek istiyorum.

Narin Aktaş
‪#‎NarinAktaş‬
‪#‎narinaktas‬

21 Temmuz 2015 Salı

SURUÇ ANISINA


Ölümüz de dirimiz de birdir bizim.
Ölürken de onurluyuz, diriyken de.
Biz genciz, biz yaşlıyız.
Biz rehberiz gelecekteki tohumlara.
Vurularak bitmeyiz, iyilik dökeriz gözyaşı yerine.
Biz bir avuç, siz bir okyanus olsanız da...
Bitmeyiz gün doğmadıkça..
Gelecektir ardımızdakiler.
Bir iken bin, bin iken milyon olacaktır.
Zulüm kalmaz hiçbir Şah'a, Kral'a,
Kalmamış imparatorlara..
İyilik deriz, onur deriz, hep insan deriz.
Ayrılmayız biz birbirimizden.
Ardımızdakiler, ardımızdakiler..
Gelecektir elbet gün batmadan.
Birin elin bin, binin eli milyon olacak.
Çakacaklar ensenize zulmün suyu kurumadan.
Bitmeyiz biz gün doğmadan.
Ölürken de onurluyuz, diriyken de.
Biz genciz, biz yaşlıyız.
Biz rehberiz gelecekteki tohumlara.
Vurularak bitmeyiz, iyilik dökeriz gözyaşı yerine.
Biz bir avuç, siz bir okyanus olsanız da...
Bitmeyiz gün doğmadıkça..

SURUÇ...

                                                                                                                

Geçen aylarda hatırlarsanız Aktiffelsefe üyeleriyle yapmış olduğumuz bir çalışmayı sizlere sunmuştum. Amacımız bir Halk Kütüphanesini yeniden onarmak ve İlçede bulunan çocuklar için bir OYUNCAK KÜTÜPHANESİ kurmaktı. Bu amaç beni o kadar sevindirmişti ki... Fazla oyuncağı olmayan bir çocuktum. Bu nedenle benim oynayamadığım oyuncaklarla başka çocuklar oynayabilsin diye kolları sıvadım. Öyle onurlu, gururlu, heyecan verici ve ışıltılı bir gündü ki..
Gelgelelim dün Suruç'ta gözleri bir ışık dolusu genç, aynı benim yaşamış olduğum gibi onurlu, gururlu,ve heyecan verici bir duygu ile savaş mağduru çocuklar için yola çıkmak üzere bekliyordu. Tek amaçları vardı. Kobani'deki çocuklara oyuncak ulaştırmak. Onların acısını paylaşmak... Onlara çocuk olduklarını tekrar hatırtmak... Ama haince bir saldırı o güzel amacı, o gözleri ışık dolu gençleri hedef aldı. Tek suçları o çocuklara oyuncak ulaştırmak... İyiliğe geçit yok. Düşünceye, haykırmaya, birlik olmaya, insani davranışlara geçit yok. Terör iyiliğe kurşun sıktı. Masumiyete kurşun sıktı. O bomba dün bütün insanlığa atıldı. Orda parçalanan bedenler bizim bedenlerimizdi. Saflar sık değil artık. Saflar dağınık, tedirgin, korku dolu..




Ölümüz de dirimiz de birdir bizim.
Ölürken de onurluyuz, diriyken de.
Biz genciz, biz yaşlıyız.
Biz rehberiz gelecekteki tohumlara.
Vurularak bitmeyiz, iyilik dökeriz gözyaşı yerine.
Biz bir avuç, siz bir okyanus olsanız da...
Bitmeyiz gün doğmadıkça..
Gelecektir ardımızdakiler.
Bir iken bin, bin iken milyon olacaktır.
Zulüm kalmaz hiçbir Şah'a, Kral'a,
Kalmamış imparatorlara..
İyilik deriz, onur deriz, hep insan deriz.
Ayrılmayız biz birbirimizden.
Ardımızdakiler, ardımızdakiler..
Gelecektir elbet gün batmadan.
Birin eli bin, binin eli milyon olacak.
Çakacaklar ensenize zulmün suyu kurumadan.
Bitmeyiz biz gün doğmadan.
Ölürken de onurluyuz, diriyken de.
Biz genciz, biz yaşlıyız.
Biz rehberiz gelecekteki tohumlara.
Vurularak bitmeyiz, iyilik dökeriz gözyaşı yerine.
Biz bir avuç, siz bir okyanus olsanız da...
Bitmeyiz gün doğmadıkça..

Narin AKTAŞ ‪#‎narinaktas‬ ‪#‎NarinAktaş‬ ‪#‎SuruçtaKatliamVar‬ ‪#‎Suruç‬

10 Temmuz 2015 Cuma

ONBEŞİNCİ YAŞIN ŞİİRİ

Yaş, onbeş çocuk…
Sen havai, serseri ruhlu.
Aklı, gökkubbenin en ucunda.
Masum gülüşler…
Sen hep gül çocuk !
Ama gülmeyeceksin hep elbet. Ağlayacaksında.
İsyanda edeceksin. Aslanlar gibi dövüşmeyi de bileceksin.
Evini de bileceksin, aşını da.
Ama evvela, yaşayacaksın.
Yaşayarak öğreneceksin.
Yaş, onbeş çocuk.
Onbeşinde insan, dünyayı değiştirmek ister.
Yirmisinde, büyük adam olmak.
Ama sen daha çocuksun.
Evvela büyü . Uyu da büyü.
Hayaller kur. Onsekizine bas.
Aşık ol !
Sev, sevdalan.
Ama kimse için ölme.
Sen, hep yaşa.
Her yaşını gör dünyanın.
Giderken isyan et. “Ölmedi, öldürdü dünya” de.
Ölmek isteme.
Sen, hep yaşa çocuk.
Büyü, büyük adam ol.
Ama hep, onbeşinde hisset.
Büyürken içindeki çocuğu öldürme.
Bil ki, bu dünya, içindeki çocuğu öldürenler yüzünden böyledir.
Sonra al eline bir saz, tıngırdat.
Bir yandan öv, bir yandan söv feleğe .
Göreceksin her yaşın güzelliğini.
Güzelliklerle kal…
Sen, hep güzel kal çocuk.

26 Haziran 2015 Cuma

DAR VAKİTLER


Sarı salkımlı hüzünler belirirdi ayrılık vaktinin damağında.
Hüzünler hüzünlenir, çiçekler bakışırdı dev çınarlarla.
Hüzün sevgiyi teğet geçtiğinde solardı tüm yapraklar.
Sümbüller açardı bahar dallarında.
Ama şimdi hepsi soldular.
Yasemen ruhlu gönüllerde tomurcuklanırdı benim sevdam.
Masum çocuk yüzleri belirirdi ay teninde.
Sen gülerken hüzünler ağlardı.
Dar vakitlerin lisanındaydık.
Eğlence değildi sevdalıklar. Oynaşmak hele...
Lal ederdi gözleri. Dut eylerdi lebleri.
Sümbül çiçeğiydin.
Kah gülerdin, kah ağlardın.
Gönlümde garip bir histin.
Ve hapistin sevdana kuşanmış zırhlı inimde.
Yare tüttürülmüş bir türküydün dilimde.
Oluk oluk akan boncuk teriydin alnımın.
İçinde, hisinde ve nefesinde.
Akan her cümleyim şimdilerde.

Narin Aktaş /  Tüketilenler  Sayfa: 55

22 Haziran 2015 Pazartesi

Çağdaş Ses 'Tüketilenler' Kitabı Röportajı

Tüketilen benliğe şiir ve denemeler

Şair ve yazar Narin Aktaş’ın ‘Tüketilenler’ isimli yeni kitabı insanların hayatlarındaki çalkantılardan yola çıkarak kaleme aldığı bir şiir ve deneme kitabı…

ÇAĞDAŞ SES - KÜLTÜR SANAT/ ERMAN ÇİMEN
‘Tüketilenler’ isimli şiir ve denemelerden oluşan kitabıyla büyük beğeni toplayan şair ve yazar Narin Aktaş’la şiir ve edebiyata dair sıcak ve samimi bir sohbet gerçekleştirdik..
Aktaş ‘Tüketilenler’i tarif ederken “Her insan hayatının çoğu döneminde tükeniyor ve tekrar yeni başlangıçlar yapıyor. Hayatımız bundan ibaret. Başlamak, yaşamak, inanmak, başaramamak ( tökezlemek) ve yeniden başlamak.. Ta ki mutluluğu bulana kadar böyle devam ediyor.” diyor..
İşte şair, yazar Narin Aktaş’la yaptığımız o röportaj:
Öncelikle tabi ki ‘Tüketilenler’in yazılış macerasını merak ediyoruz.. Bu kitap neden yazıldı ve neyi anlatıyor?
Öncelikli sebebi yoğun hislerin ve birikimlerin paylaşılma duygusuydu. Yani insanlar mücadele için ayaklandığında, hayata daha bir anlam katarak şahlansın; kendini bulsun ve tanısın diye yazıldı. İnsanlarımız kitap okumuyorlar. Onlara nasıl ve ne şekilde hangi yazınsal türde daha kolay ulaşabilirdim? Başlangıçta kendime sorduğum soru buydu. Devamında aldığım cevap ise şiir ve denemeydi. Denemeler genelde biraz daha ilgi görüyor. Şiir kitapları ise tek başına insanların gözünde sadece aşk temalı konular olarak kalıyor. Ama benim anlatmak istediklerim sadece aşk ile sınırlı değil.. Bu düşüncelerden yola çıkarak biraz şiir, biraz da deneme yoluyla konularımı işledim. Bu sayede kitap akıcı, açık ve bir solukta okunup insanların hayatlarına dokunabilecek, kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri bir hal aldı.
Üzerine yoğunlaşmadığım bir günde aklıma “tüketilenler” ismi geldi. Newton misali; “evet evet buldum” dedim. Her insan hayatının çoğu döneminde tükeniyor ve tekrar yeni başlangıçlar yapıyor. Hayatımız bundan ibaret. Başlamak- yaşamak-inanmak- başaramamak( tökezlemek)- ve yeniden başlamak. Ta ki mutluluğu bulana kadar böyle devam ediyor.  Bu kitapta bakış açımızı biraz da olsa değiştirmek için denemelerde de, şiirlerde de hayatta yaşadığımız olumsuzluklara anlam katarak olumlamaya gitmeye çalıştım. Örneklendirdim. Bu yüzden 'Tüketilenler' ismini seçtim kitabım için. Her deneyimden sonra tükeniyoruz ve yıkılıyoruz. Aşkta, işte, evlilikte, meslekte...
Peki, şiire ve yazarlığa ilginiz nerden geliyor?
Aslıda ortaokul ve lise yıllarımda bir ya da iki kitaba yetecek kadar şiirler ve yazılar kaleme almıştım. Öykü yarışmalarına katılmak için bir öykü yazmıştım. Ama edebiyat öğretmenlerimin pek üstüne düşmemesi, yüreklendirmemesi, biraz da çevresel faktörlerin etkisiyle yazma işini bıraktım. Ama onlar beni bırakmadı günün birinde yine, yeni ve yeniden benim yazmamı sağladılar. Beni asıl yazmaya ikna eden şey ise bunun bir yetenek olduğunu anlamamdı. Aslında çoğu zaman yazdıktan sonra bana ilham veren şeyi unutuyorum. Bir bakıyorum yazılmış ve bitmiş. Bence ilham uçucu bir şey… Yazmak eğer bir uğraşsa ilhamı beklememek gerekir.
Aslında bana şiiri ve yazmayı sevdiren Nazım Hikmet’tir. Onu okurken kısa süreliğine ayrılıyor gibi oluyorum buralardan. Ama şiirin asıl bir ustası vardır ki O da Ahmed Arif’tir bence. Kendisiyle geç tanıştım ama bol bol okuyarak bu boşluğu dolduruyorum. Bunun yanında Atilla İlhan, İsmet Özel, Turgut Uyar, Ataol Behramoğlu gibi şairleri çok beğeniyorum…
Kitabınızda şiirin yanında kısa denemeler de bulunuyor.. Bu denemelere konu olan olaylardan bahseder misiniz?
Bu kitabın içerisinde tek bir konu yok aslında. Aşk var, kadına olan bakış açısı var, kadının içsel yalnızlığı var, düzene olan isyan ve hayata dair daha pek çok detay var… Sadece bir konuya odaklanarak o konuyu işlemek istemedim. Deneme ve şiiri iç içe işleyerek bir çalışma ortaya koydum. İlk kitabım olduğu için başta da söylediğim gibi türünü deneme olarak belirledim ve şiirlerle içeriğini biraz daha zenginleştirdim.
Kitabınızın kapağı da çok dikkat çekici.. Sizsiniz sanırım resimdeki, peki neyi ifade ediyor bu fotoğraf?
Evet resimdeki benim.. Bu kitap kapağında, hayatın içerisinde karanlık bir çerçeveye hapsolmuş bir kadının inatla hayata bakan gözlerini görüyoruz… Bu gözlerde pek çok suskunluk konuşuyor aslında. Kadınının ağzını kapatması ise bu bakışın asıl çarpıcı olan yanı.
Kitapta Türkiye’de kadınların yaşadığı zorluklara dikkat çekmek istediğim yazılarım var. Bunların başında ise "Töresiz Kadın" ve "Kemirilen Kadının Dünyası" geliyor. "Töresiz Kadın " ile kapak fotoğrafını özdeşleştirebiliriz… Bunun yanında örneğin "Kemirilen Kadının Dünyası"adlı yazımda, taciz ve tecavüz mağduru kadınların ruh halini yansıtmaya çalıştım. 'Cennetime girdi düşman askerleri diye başlıyor '  kadının cennetini işgal edenlere böyle seslendim…
Son olarak genç bir şair, yazar olarak edebiyatımızın durumunu ve geleceği hakkındaki yorumunuzu merak ediyoruz.. Tabi bir de sizin geleceğe yönelik planlarınızı?
Şiir edebiyatımızın tartışılmaz en önemli türlerinden biri. Yazması kolay gibi görünen ama aslında herkesin yazamayacağı bir tür.. Şiirin geçmişi ile geleceğini kıyaslayacak olursak durumun pek de iç açıcı olmadığını söyleyebilirim. Eskiden şairlik zor bir zanaattı. Saygınlığı vardı. Fakat şimdi, belki de serbest nazımdan dolayı herkes birer şair. Her aklına güzel söz gelen, güzel bir şeyler karalayan şair olabiliyor. Belki de şiirimizi bu kirletiyor. Bu yüzden şiir karanlıklara sürükleniyor…
Şu an da yeni bir kitap çalışmam var. Önümüzde ki 3-4 ay içerisinde bitirmeyi planlıyorum. Bunun yanında beni çok heyecanlandıran bir hikaye kitabını da kaleme alacağım.  Kısacası  yazarlık alanında ileriye dönük daha birçok planım ve çalışmam var.. Bunları en kısa zamanda bitirmek ve yayınlamak istiyorum…"

16 Haziran 2015 Salı

BULUŞMA

Sevgili yazar, şair ve aynı zamanda radyo programcısı olan Yılmaz DEĞİRMENCİ ile bir araya gelerek kitaplar üzerine hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Sevgili Yılmaz Bey'e "Tüketilenlerin mutluluk çağrınızla tekrar ayağa kalkmaları dileğiyle." diyerek yanından ayrılıyordum ki; bana hediye etmiş olduğu kitabının kapağını açarak çok güzel yorumlarda bulundu. Kendisine bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.

15 Mayıs 2015 Cuma


Dün dost kitapevinde gezinirken Aysena Hanım ile tanıştım. Kitabımı sordum gayet başarılı dedi. Bir şiirsever olarak ben bu kitabı alırım dedi ve aldı. 
grin ifade simgesi Bana da imzalamak düştü. smile ifade simgesi Yazdıklarınızın birileri tarafından okunduğunu ve beğenildiğini görmek müthiş bir duygu. Daha nice okurlara kavuşmak dileğiyle... Teşekkürler Aysena Hanım. heart ifade simgesi


23 Nisan 2015 Perşembe


Dünyadaki bütün yetişkinlerin gülüşünü toplasanız bir çocuk gülüşü etmez

Narin Aktaş

21 Nisan 2015 Salı

TÜKETİLEN KADINA ŞİİR VE DENEMELER


            Hürriyet gazetesinde çıkan kitap haberim. Emeği geçen herkese teşekkürler.
                                        http://www.hurriyet.com.tr/ankara/28763031.asp


14 Nisan 2015 Salı

KAYBEDEMEM

Sana ben Leylalı gözlerle bağırırcasına susamam...
Seni ben tek kelam etmeden, kalem dahi oynatmadan yüreğime saramam...
Sana ben geç kalamam... Kaybedişlerin tesellisi bir avuç kömür karası..
Gözlerin benim olmadan ayaklarının dibinden ayrılamam...
Seni ben seversem gümbür gümbür
Oluk oluk..
İnce bir sızı gibi...
Ama aslında dişi bir aslan edasında.
Bir kızıl elma eşliğinde, bir güz baharında...
Seni ben seversem çağlayan bir dere boyunda..
Uyuyan bir volkan uyanışı gibi sersemce..
Hınca hınç sevgi dolu.
Seni ben seversem...
bir meşe ağacı altında.
Titrek bir lisanla.. Hüzünlü hücrelerimle şiirimin köşesine bir buse sıcaklığında dokurum...
Bir uyku boyunda ilmek ilmek işlerim zihnime.
Bir bardak acı çay dolusu içerim senden..
Bir maden ocağı karanlığında bir Eylül hazanında..
Akarım sana doğru seher vaktine ulaşıncaya dek..
Sana ben Leylalı bakışlarla susamam
Sana ben akarım ancak bir bahar türküsünü takınıp zülfü siyahımla...
Narin AKTAŞ

7 Nisan 2015 Salı

YAĞMURA SOYUNMAK


      Sonra Yağmura soyundu Bulut. Doğurdu onu bir güzel. Akıttı tabiata... Çiçeklere, yeryüzüne armağan etti... Bulutlar ağlamaz asla. Onlar doğurur ve tabiata sunar. Islaklık sadece bir yatağın ortasında yeşermeye niyetli bir şey değildir. Bazen bir Bulutun doğurduğu ıslaklık bir insanın doğurduğundan daha faydalıdır. Yağmur hayattır, candır, tabiatın güzelleşmesi ve beslenmesi için kaynaktır. Yağmur yaşamdır... Romantikliğin,bazen can sıkkınlığının iç açıcısıdır.
      Bulutlar ağlamaz. Onlar yağmura soyunur ve doğurur. Onlar gökyüzü ve yeryüzünün kurtarıcısı, saf pamuğudur. Yağmurun içtenliği ve saf suyuyla yıkanmak... Berraklaşmak... 
     Bir bulut olsam ve soyunsam yağmurlara. Hayata, yaşam kaynağı olsam. Islatsam her yeri kendimle beraber. Doğursam yaşamın özünü . Ve ulaşsam yine buluta bir yeryüzü sıcaklığında.


Narin AKTAŞ

25 Mart 2015 Çarşamba

Ahmet Kaya-Yakarım Geceleri

       Yayıncı ile ilk konuştuğum zaman bu sizin çocuğunuz ve bundan sonra bize emanet dediğinde anlamamıştım. Kitaplaştırma çalışmalarının bittiğini söylemek için aradığında şu anda çocuğunuz elimde ve her sayfasında sizin kalem izleriniz var, bu sizin eseriniz dediğinde ben yine anlamamıştım.
      Ama kitabımla karşılaştığım o an, orda dondu ve kaldı. Tarifi imkansız bir hal aldı. Gerçekten de şairin dediği gibi " Yazmazsam ölürmüşüm. " Ve kitaplaştırmazsam çok pişman olurmuşum. Hayallerinizin peşinden koşun ve asla bırakmayın. Hayatınızda " İyi ki "yapmışımlarınızın keşkelerinizin önüne geçmesi dileğiyle...

24 Mart 2015 Salı

KIZIMA MERHABA DEYİN :)

Tüketilenler kitabını D&R, İdefix, Kitap Yurdu ve tüm kitapevlerinde bulabilirsiniz. Yorumlarınızı bizimle paylaşın.

19 Mart 2015 Perşembe

Kendini dinle.
Kendini avut.
Kendini onar.
Kendini iyi hisset.
Kendini sev !
  

Narin AKTAŞ

18 Mart 2015 Çarşamba

KAOS




 İnsan umudunu yitirdiğinde yıkılır en çok. Güvendiğinde
sırtını dayadığı dağa, yıkıldığını izler yavaş yavaş … Kaosta
orda başlamaz mı zaten ?   

Narin AKTAŞ





    

13 Mart 2015 Cuma

Kadının Gizemli Ruhu




Kadın dediğin bir gizemlilik uyandırmalı her zaman ve yenilenerek…
Sıradanlaşmadan, ölümsüzsüzce, ruhunu aydınlatmalı ve yansıtmalı… 
Kadın bir gizdir. Gizemliliğini yitirdiği an kadın diye bir şey kalmaz.           
                             Narin AKTAŞ










4 Mart 2015 Çarşamba

ANNE KUCAĞI




         Huzurlu bir uyku, ancak anne koynunda mümkündür.
          Emdiğin süt sana onun yolunu gösterir.
          Orada umut vardır. Sevgi vardır. Emek vardır.
          En önemlisi karşılık beklemeden saracak bir " YAR "vardır.
                                                                                                       
                                                    Narin AKTAŞ















CESARET


            Çamura saplanmış hayalleri kurtarma vaktidir şimdi. 
                   Bir cesaret kişiyi bin esaretten kurtarır. 
                                        Narin AKTAŞ



27 Şubat 2015 Cuma


Dünyada aşkın, aşıkları şair yapmadığı hiçbir yer yoktur. (Voltaire) :D 

       Aşk uğrana ne bedeller ödenir ne yollar tüketilir bilinmez.
       Meçhulu ararız hep bir ümit...
       Sırf, ruhdaşa bir adım daha yakın olabilmek için.
                                                        Narin AKTAŞ

25 Şubat 2015 Çarşamba

Herkes Gibisin



Gönlümle baş başa düşündüm demin; 
Artık bir sihirsiz nefes gibisin. 
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin 
Akisleri sönen bir ses gibisin. 

Mâziye karışıp sevda yeminim, 
Bir anda unuttum seni, eminim 
Kalbimde kalbine yok bile kinim 
Bence artık sen de herkes gibisin.

Yaşamaya Dair- I



               

Yaşamaya Dair - I

Yaşamak şakaya gelmez, 
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 
yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 
Yaşamayı ciddiye alacaksın, 
yani o derecede, öylesine ki, 
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 
yahut kocaman gözlüklerin, 
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 
insanlar için ölebileceksin, 
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
hem de en güzel en gerçek şeyin 
yaşamak olduğunu bildiğin halde. 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
yaşamak yanı ağır bastığından.

18 Şubat 2015 Çarşamba

"ES"



Bazen hayat seni yorar, kırar, hırpalar,adil davranmaz... Nazik değildir hiçbir zaman. İyice yoğurduktan sonra seni olman gereken yere bırakır ve sen artık oldun der. Her tecrübe bir "es"tir hayatımızda. Duraklamak,gözden geçirmek ve nefes almak için bir "es" verin hayatınıza. Biraz daha kendiniz olmak ve pişman olmamak için.

                                                                                   Narin AKTAŞ

15 Şubat 2015 Pazar

Ömür Derisini Kazımak



Ömür derisini törpüleyerek kazımak…

Ömür dediğimiz nedir ki su gibi gelir geçer diye başlarız cümlemize. İçini doldururuz birden fazla laf ile bir muslukta. İçimizin esenliği ile dalarız eskilere bir an. Bir an… dalarız seyr-i keyf alemine.  Keyfe kalem tutacak sözler gelir mi hatıra bilinmez. Ama An’ı yaşamak deriz ya hani. İşte orada biter cümle nokta ile.
Noksandır  hep bir yanımız yaratılışın özünden midir  bilinmez.  Yaşarız yaş alırız yaşlanırız güngeçtikçe. Ama An’ı yaşamak deriz ya gönülden ince ince işte o dur aslında söylenecek tek hece.